“…. Ve kadınlar
bizim kadınlarımız:
korkunç ve mübarek elleri
ince, küçük çeneleri, kocaman gözleriyle
anamız, avradımız, yârimiz ….”
Nazım Hikmet
Türkiye yaşanmaz oldu.
Sokak güvensiz, halk tedirgin.
Bir cinnet halidir sürüp gidiyor.
Gençler anayurdundan kaçıyor.
Eğitim, yeni müfredatla yerle bir..
Sağlık sistemi çöp. Devlet hastaneleri doktorsuz. Özel hastaneler soygun yeri. Nitelikli uzman doktorlar akın akın yurtdışında gidiyor. Canımız yeni mezun pratisyen hekimlerin eline teslim edildi.
Adaletin ilkesi adaletsizlik olmuş.
Mafya ve çeteler ülkesi olmuşuz. Dünyanın mafya liderleri ülkemizi yurt edinmiş.
Evde, işte, sokakta otobüste, dolmuşta can güvenliği kalmamış.
Başı boş serseriler artık her yerde..
İnsanlar çöplüklerde beslenir oldu.
Halimiz nicedir perişan.
Üstüne üstlük gün geçmiyor ki sokak ortasında bir kadın cinayetine tanık olmayalım. Neden kadın?
Cemaat ve tarikat liderlerinin kadının diz kapağından bile tahrik olması gibi bir sapıklığı düşünebiliyor musunuz? Bu köhne zihniyete göre kadının mini etek giymesi tecavüz sebebi sayılıyor. Yobazlık ülkemizin üzerine kara bir bulut gibi çökmüş…
Taciz, tecavüz gırla…
Suç makineleri sokakları sarmış durumda..
Cezasızlık bu canileri cesaretlendirerek, güçlendiriyor.
Tecavüz edilen bebeler, kadınlar ve çocuklar hunharca katlediliyor.
Korku çemberine sıkışmış durumdayız.
Dün Narin kızımızı toprak anaya teslim ettik, bugün Sıla bebeği sırladık…
Yüreğim sızlıyor.
Cenaze töreninde konuşan İmam’ın, Sıla bebekten helallik istemesi yüreğimi dağladı. İmam halktan helallik istemeyerek herkese ders niteliğinde haykırdı. Tekirdağ’daki bu imamın yüreciğinden öpüyorum.
Sormak istiyorum bunca caniler nasıl oldu da türedi?
Gözünü kan bürümüş bir cani hayatının baharındaki İkbal ve Ayşenur kızlarımızı daha dün dilim dilim doğradı. Ve birisinin kesik başını surlardan annesinin önüne attı.
Kanım dondu!
Bir annenin önüne kızının kesik başı düştüğündeki yıkımı hissedebiliyor musunuz?
Vah benim güzel anam. O yürek nasıl dayanacak? O yürek ateşi nasıl sönecek?
“Dayan dizlerim dayan
Dayan ha yıkılma…” Annem…
Neden kadınlarımızın o kutsal dediğimiz yaşam hakkı ellerinden alınıyor?
Neden?
Bireyleri huzurlu olan toplumlar mutludur.
Kadını gülen toplum güçlüdür.
O yüzden susturulmak isteniyor.
AKP-MHP iktidarının yıkıcı ekonomik ve bölücü siyasi uygulamaları toplumun kimyasını bozdu. Adeta insanlarımıza düşmanlık tohumları zerk etti.
Artık insana dair umutlarımızın, geleceğe dair hayallerimizin kül olduğu bir dönemde yaşar olduk. Halkımız bir zalim yönetime düçar olmuş. Adaletsiz olan başkanlık sistemi bir korku imparatorluğuna dönüşmüş. Toplumsal eşitsizlik, derin uçurumlar oluşturmuş. Ya açsın, ya toksun…
İstanbul Sözleşmesi yaşatır dedik. Dinleyen kim?
Tarikat ve cemaatler gibi irticacı güç odakları karşı çıktığı için siyasi iktidar imzasını geri çekti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, vicdanlarımızı dağlayan bu katliamların kadınlarımızın haklarını koruyan “İstanbul Sözleşmesi” ile alakasının olmadığını rahatlıkla söyleyebiliyor.
Bir sorumlu yurttaş olarak Sayın Cumhurbaşkanı’na sormak istiyorum: Peki, ne ile alakası var! Açıklayın biz de bilelim.
Cinsiyetlere yüklenen toplumsal roller ile hem kadın-erkek arasında hem de bugün erkekler arasında giderek derinleşen ayrımın nedeni toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin genel kabul görmesidir.
Toplum erkeğe ve kadına belirli roller yüklerken bireyler de kendi aralarında bu doğrultuda yeni çatışmalar üretiyorlar. Nitekim yeni çıkan “incel topluluğu” gibi. Erkeklerin de kendi aralarında bir mücadelesi var ve hatta o mücadelede yine kadın tamamen ötekileştiriliyor.
Devlet yurttaşlarının can güvenliğini koruyamıyor. Devletin güvenlik güçleri, ölmeden önce tehdit altındaki kadınlarımız için hiçbir tedbir almayarak tek adam rejiminin korunmasına teslim olmuş.
Güvenlik sorunu, milli güvenlik sorununa dönüştü. Güvenlik tedbirsizliği sonucu işlenen cinayetler artık milletin canına tak etti.
22 yıllık AKP iktidarının ilk yıllarına göz attığımızda 2002’de 66 kadın cinayeti gerçekleşirken, 2003’te 83 kadın katledilmiş.
Bugün durum çok daha vahim!
2023 yılında 563 kadın katledildi. Bu yılın ilk 10 ayında 485 kadınımızı cinayetlere kurban verdik.
Tayyar Rahmiye, Nezahat Onbaşı, Kara Fatma (Fatma Seher), Adile Onbaşı, Gördesli Makbule, Şerife Bacı, Ayşe Çavuş’u bir hatırlayın!
Kadın bir kez sesini çıkarttığında, ayağa kalktığında artık durmak yoktur ona…
İşte o zaman korkun efendiler!
Onlar;
Kadınlar…
Bizim kadınlarımız…
Efendiler unutmayın ki;
“KADIN İNSAN, BİZ İNSANOĞLUYUZ”