Ana Sayfa DÜNYA İsrail Lübnan’a neden saldırdı?

İsrail Lübnan’a neden saldırdı?

İsrail’in Lübnan’a yönelik saldırılarından ölü sayısı 500’ü geçti. 1982’deki İsrail saldırılarından bu yana kaydedilen en yüksek günlük ölü sayısı bu. İsrail tüm dünyaya saldırıda Hizbullah hedeflerini vurduklarını söylese de rakamlar bunu doğrulamıyor. Lübnan Sağalık Bakanlığı 2 binden fazla sivilin yaralanmasına yol açan saldırılarda ölenlerin çoğu kadınlarla, çocuklar.

Sadece can kaybı yok tabii. Hayatta kalabilenlerin de evlerinden edildiği saldırılar bunlar. Sınır boyunca uzanan güney köylerinden başkent Beyrut ile Bekaa Vadisi’nin kuzeyine kadar Lübnan’ın dört bir yanında binlerce ev yıkıldı ya da hasar gördü. Yani İsrail’in saldırının hedefinin Hizbullah olduğu iddiası kolayca kanıtlanacak kocaman bir yalandır.

Ancak, insan katletmede gösterdiği dikkati her alanda göstermiyor İsrail. Lübnan halkına saldırılarının gerekçelerini açıkladıkları mesajlar yollaması hayli akıllıca ama kullandığı dil Arapça değil İngilizce. Yani Lübnanlılara değil aslında batıya mesaj vermek derdinde İsrail.

İsrail’i gülünç kılan sadece bu değil. Dile getirdiği iddialar da rezil olmasına yol açıyor aslında. Örneğin ordu sözcüsü Daniel Hagari’nin “Hizbullah füzeleri sivillerin evlerinde saklanıyor” sözü bunlardan biri. Askerlikten en az anlayan biri bile metrelerce uzunluktaki yüksek patlayıcılığa sahip hassas füzelerin evlerde saklanamayacağını bilir. Ayrıca yine herkes biliyor ki Hizbullah füzelerini yeraltında açtığı tünellerde gizlemekte.

İsrail, sivilleri, sivil altyapıyı hedef alışına gerekçe uydurayım derken komik duruma düştüğünü fark etmiyor. Lübnanlıların da, Hizbullah üyelerinin de, evlerinde füze sakladıklarına inanana rastlamak zor. İsrail açıkça sivil katlediyor. Lübnan saldırısının sorumlusu da Hizbullah değil. Yani her şeyin 8 Ekim’de Hamas’ın İsrailli sivillere saldırmasıyla başladığını iddia eden yanılır. Yıllar öncesine dayanan bir meseledir bu elbette.

Herşeyden önce İsrail şu anda Lübnan topraklarının iki bölümünü uluslararası hukuku ihlal ederek yasadışı bir şekilde işgal etmiştir. Golan Tepeleri’nde yer alan, aslında hem Lübnan hem de Suriye hükümetlerinin hak iddia ettiği Şebaa Çiftlikleri konusunda yasal bir anlaşmazlık var. Ama İsrail’in Haziran 1967 savaşı sırasında işgal ettiği, 1973’te yeniden işgal ettiği bölge üzerinde hiçbir meşru iddiası yoktur. İsrail daha sonra 1981 yılında Şebaa Çiftlikleri de dahil olmak üzere Golan Tepeleri bölgesini uluslararası hukuku ihlal ederek ilhak etmiş, bu da Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin 497 sayılı kararıyla yasadışı ilan edilmesine yol açmıştır.

Sadece bu değil. İsrail Mavi Hat olarak bilinen, uluslararası alanda Lübnan toprağı olarak tanınan bölgenin içinde yer alan Ghajjar köyü bölgesini de işgal etti. Bu toprakları uluslararası hukuka aykırı olarak işgal etmekle kalmıyor, aynı zamanda Lübnan topraklarını kara, hava, deniz yoluyla her yıl binlerce kez ihlal ediyor. Dördüncü Cenevre Sözleşmesi uyarınca, işgal altındaki bir halkın direnmesi meşru bir haktır. Bir Devletin de savaş yoluyla ele geçirilen topraklarını geri alma hakkı vardır. Lübnan yasalarına bağlı bir direniş örgütü olarak Hizbullah’ın da İsrail’e karşı direnme hakkı vardır haliyle.

Hatırlayalım; İsrail 1982 yılında, Filistin Kurtuluş Örgütü’nün (FKÖ) İsrail’e mermi atan, ateş eden bir terör örgütü olduğu bahanesiyle Lübnan’ı işgal etti. Çoğu sivil olmak üzere yaklaşık 20 bin Lübnanlıyla, Filistinliyi öldürerek FKÖ’yü Tunus’a kaçmaya zorladı. FKÖ ile müttefiki Lübnanlı sol gruplar İsrail tarafından yenilgiye uğratıldığında, İsrail ordusu başlangıçta iddia ettiği gibi Lübnan’ı terk etmedi, bunun yerine güney Lübnan’ı işgal etti.

İşte Hizbullah bu ortamda doğdu. Lübnan’daki en büyük siyasi partidir, Lübnan hükümetinin bir parçasıdır. Sadece İsrail ile ABD/Batının “terörist” dediği Hizbullah Lübnan’ın egemenliğini tehdit eden IŞİD’e karşı Lübnan Ordusu ile birlikte savaşmıştır. Hem Suriyeli hem de Lübnanlı Hıristiyanlara da yardım etmiş, onları IŞİD’e, El-Kaide’ye karşı korumuştur.

Hizbullah Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrallah Ekim ayında yaptığı bir konuşmada İsrail’e ateşkesi/esir değişimini kabul etmesi için baskı yapmak amacıyla sınırlı askeri eylemler gerçekleştirdiklerini, buna da devam edeceklerini açıkça belirtmişti. O zamandan bu yana Hizbullah, İsrail yerleşim bölgelerini, çoğunlukla askeri hedefleri vuran binlerce saldırı düzenledi. Ancak iki taraf arasındaki saldırıların yüzde 80’i İsrail ordusu tarafından Lübnan’a karşı gerçekleştirilmiştir.

İsrail Lübnan’a her büyük saldırısında Hizbullah bu savaştaki rolünün Gazze’yi desteklemek, ateşkes sağlamak olduğunu vurguladı. Binlerce kişinin yaralandığı, çoğu masum sivil olmak üzere onlarca kişinin öldüğü çağrı cihazı patlatılmasından dırısından sonra bile Hizbullah çatışmayı kontrol altına alma, geniş çaplı bir savaşa girmeme arzusunu dile getirdi. Ancak İsrail daha sonra çağrı cihazı saldırısında ölenlerin cenaze törenleri sırasında yüzlerce telsiz cihazını patlatmaya karar verdi, ardından Lübnan’daki sivil bölgelere yönelik geniş çaplı bir saldırı başlattı.

BM’nin 1701 sayılı kararı 2006 yılından bu yana İsrail tarafından binlerce kez ihlal edilmiş, bu süre zarfında İsrail kendi topraklarında güvenlik çiti/duvarı inşa ederek daha fazla Lübnan toprağı çalmıştır. Şİmdi gerçekleştirdiği saldırılar bu politikasının devamıdır, dolayısıyla haklı değildir.

Büyük bir insanlık suçu olan “Yahudi Düşmanlığı” yapmadan bu gerçekleri bilerek bakmak lazım gelişmelere.

Ezberlerimizle değil, somut gerçeklerle bakmak lazım.