Geçtiğimiz pazar HPV enfeksiyonu hakkında detaylara hâkim olmuştuk. Şimdi sıra bu virüs ailesine karşı geliştirilen aşılarda. Rahim ağzı kanseri ve diğer HPV ile ilişkili hastalıkların önlenmesinde önemli bir adım olan aşıların geliştirilmesi, onlarca yıllık araştırmaların ve bilimsel çabaların sonucunda olmuştur.
1980’lerde, HPV’nin rahim ağzı kanseri ve diğer bazı kanserlerle bağlantılı olduğu keşfedilir. 1990’lara gelindiğinde virüsün yüksek riskli türlerine karşı aşı geliştirme çalışmaları başlar. 2006 yılında, ABD Gıda ve İlaç İdaresi (FDA), Gardasil adlı HPV aşısını onaylar. Bu aşı piyasaya ilk çıktığında 4 farklı HPV tipi için etkinken, 2014 yılında 9 tipe etkin hale getirilir. Gardasil aşısı, Avrupa İlaç Ajansı (EMA) ve çok sayıdaki ülkeden onay alır. Cervarix ise onaylı ikinci HPV aşısıdır ve en yaygın iki virüs tipine etkilidir.
HPV aşıları, rekombinant DNA teknolojisi kullanılarak üretilmektedir. Bu teknoloji, aşıların virüsün genetik materyalini taşıyan kısımlarını kullanarak bağışıklık sistemini harekete geçirmeyi amaçlar ve canlı virüs içermez. Dolayısıyla virüsün kendisinin neden olabileceği bir enfeksiyon riski taşımaz. Bu da aşının güvenliğini artıran önemli bir faktördür.
Aşı karşıtlarınca küçümsenen bu keşifler için bilim dünyası 2008 yılının Nobel Tıp Ödülü’nü, insanlığın başına dert iki ayrı virüsün keşfini sağlayan bilim insanları arasında paylaştırır. Fransız bilim insanları Françoise Barré-Sinoussi ve Luc Montagnier’e AIDS etkeni HIV virüsünü keşfettikleri için, Alman bilim insanı Harald zur Hausen’e de HPV tip 16 ve 18’in rahim ağzı kanseri vakalarının büyük bir kısmından sorumlu olduğunu göstermesi sebebiyle Nobel Tıp Ödül’ü taktim edilir. Şimdi sırtımızı bilime yaslayarak, biz de aşı karşıtlarını bu yazı boyunca zevkle küçümseyebiliriz.
HPV aşısı kimlere önerilir?
Genç yaş grubunda aşılama neden önemli?
Geçen haftaki yazımda, dünya genelinde HPV’nin, cinsel yolla bulaşan en yaygın enfeksiyonlardan biri olduğunu ısrarla vurgulamıştım. Yapılan araştırmalara göre, cinsel aktif bireylerin yaklaşık %80’i yaşamlarının bir döneminde HPV ile enfekte olmaktadır. Genç erişkinlerde HPV enfeksiyonu oranı daha da yüksektir. Özellikle 15-24 yaş arasındaki gençler arasında yaygınlık oranı oldukça fazladır. Türkiye özelinde HPV yaygınlığı üzerine yapılan araştırmalar sınırlıdır, ancak bazı çalışmalar, genel toplumda HPV yaygınlığının %2-4 civarında olduğunu göstermektedir. Araştırmaların sınırlı olmasının nedeni, toplum olarak istatistik ve kayıt tutma konusundaki vurdumduymazlığımızdandır. Yoksa oldukça sevişken, hatta cinsel saldırgan bir toplumuz. İstatistik kurumunun verilerine göre, yani her ay merakla beklediğimiz enflasyon oranlarını da açıklayan kuruma göre, Türkiye’de yetişkin erkek nüfusunun nerdeyse %5’i, cinsel dokunulmazlığa karşı işlenmiş suçlar ve istismardan şüpheli durumda. Yani bu açıdan bakarsak HPV için sayılan risk faktörlerine; ‘‘Türkiye’de çocuk ve kadın olmayı’’ da eklemeliyiz.
HPV aşısının doz rejimi nasıl olmalıdır?
9-14 yaş arası çocuklar ve gençler için 2 doz aşı yeterlidir. İlk dozdan sonra ikinci doz, 6-12 ay sonra uygulanır. 15-26 yaş ve üstü ile bağışıklık sistemi zayıf bireyler için 3 doz aşılama önerilir. İlk dozdan sonra ikinci doz 1-2 ay sonra, üçüncü doz ise ilk dozdan yaklaşık 6 ay sonra uygulanır. Bu arada aşı olmanın, kadınların rutin smaer kontrollerini yaptırmayacağı anlamını taşımadığını da hatırlatmak isterim.
HPV aşısını zorunlu veya ulusal aşı programına dahil eden ülkelere bakacak olursak; Avustralya, 2007 yılında HPV aşısını erken ve geniş kapsamlı şekilde uygulayan ilk ülkelerden biridir. Programın başlamasından bu yana, ülkede HPV enfeksiyonları ve rahim ağzı kanseri öncesi lezyonlarında önemli bir azalma gözlenmiştir. Birleşik Krallık (İngiltere, İskoçya, Galler, Kuzey İrlanda), Portekiz, İspanya, Fransa, Almanya gibi birçok Avrupa ülkesi, ABD, Kanada, Japonya, Yeni Zelanda, hatta Malezya, Birleşik Arap Emirlikleri aşıları ücretsiz olarak, vergisini aldığı vatandaşına, okullarda veya sağlık merkezlerinde uygulamaktadır.
Birçok ülkede, özellikle düşük ve orta gelirli bölgelerde ise HPV aşısı konusunda yeterli farkındalık bulunmuyor. Aşıya erişimin sınırlı olması ve rahim ağzı kanseri gibi HPV ile ilgili sağlık sorunlarına ilişkin bilgilendirme kampanyalarının yetersiz kalması, aşılama oranlarının düşük olmasına yol açabiliyor. Zaten rahim ağzı kanserinin yaygın olduğu ülkelere bakıldığında sosyoekonomik seviyenin düşük olması da bir tesadüf değil.
Peki Türkiye’de durum ne?
Epey maliyetli olan HPV aşısı, ülkemizde var. Ama ücretini ödeyebilirseniz uygulanabiliyor. Bu da risk grubunda olan birçok kişinin aşıya erişimini daha en başında imkansızlaştırıyor. Çocuğunun okul çantasına muz koyamayan ebeveynden HPV aşısı için öncelik beklemek toplum gerçekliklerinden kopuk olmak demektir. O sebeple devletin bu aşıları ulusal aşı programına alması gerekir ki aşı halka bedelsiz ulaşabilsin. Sanırım büyük devletimiz içinde ‘‘cinsellik’’ barındıran bu hastalığa karşı mesafesini koruyor. Muhafazakarlık da bu işin ekonomi kadar bir başka gerekçesi yani. Sanıyorlar ki aşıyı yaptıranlar erken yaşta cinselliğe teşvik ediliyor. Oysa çocuk gelinler, cinsel istismarlar tam da bu ‘‘ahlakçılık’’ odaklarından kuvvet alıyor.
Türkiye’de sağlık politikalarının öncelikleri, toplumun temel sağlık sorunlarına ve mevcut sağlık tehditlerine göre belirleniyor. Aşı programları da bu önceliklere göre şekillendiriliyor. HPV, özellikle rahim ağzı kanserine karşı koruma sağladığı için, genel nüfusa oranla sınırlı bir gruba hitap ediyor gibi algılanabilir. Sağlık otoriteleri, şu an için daha geniş kitleleri etkileyen bulaşıcı hastalıklar (örneğin grip, zatürre) ve çocukluk dönemi aşılarına öncelik vermeyi tercih ediyor olabilir. Sosyal belediyecilik anlayışıyla kimi CHP’li belediyeler, aşının ücretsiz uygulanacağı açıklamalarını yaptı. Bağışıklık oluşturmada toplumun belli bir yüzdesine ulaştığınızda başarılı sayılabileceğiniz için bu yaklaşım bireyselde etkili, toplumsalda anlamını yitiren ama gene de iyi niyetli bir girişimdir. Teşekkürler.
Aşı karşıtlarının argümanları nelerdir?
Nasıl toplumsal bağışıklığı sağlamak için hastalık yapan mikroba özel aşı geliştiriliyor ise aşı karşıtları ile etkin mücadele için de onların ne düşündüğüne bakmaya devam etmek iyi olacaktır. Bazı aşı karşıtları, HPV aşısının güvenli olmadığına inanır. Bu kişiler, aşının uzun vadeli yan etkilerinin yeterince araştırılmadığını ya da raporlanmadığını iddia ederler. Ancak 18 yıldır dünya çapında uygulanan bu aşı için yapılan bilimsel çalışmalar, HPV aşısının güvenli olduğunu ve yaygın olarak yalnızca hafif yan etkilerle sonuçlandığını göstermektedir; kol ağrısı, baş ağrısı, hafif ateş, bazen alerjik reaksiyonlar gibi.
Yanlış bilgilerden biri de aşının kısırlığa yol açtığıdır. İnfertilite profesyoneli olarak söyleyebilirim ki çocukluk çağı hastalıkları, hele de ileri yaşlarda ortaya çıkarsa ve bunun sebebi de aşıların yapılmamış olmasıysa asıl kısırlık sebebi bu ihmaller sonucudur.
Bir grup aşı karşıtı HPV enfeksiyonuna karşı doğal yollarla bağışıklık kazanılabileceğini savunurlar. Onlara göre vücudun kendi bağışıklık sistemi, bu virüsle mücadele edebilir ve aşılar gereksizdir. Tamamen yanlış değildir. Yıllar içinde bağışıklık sistemi güçlü bireylerin virüsü vücuttan temizlediği bilinmekte. Ancak bağışıklığın zayıf olduğu gruplarda basit bir mantar enfeksiyonun bile öldürücü olduğunu ve aşıların hayati öneme sahip olduğunu bilmelisiniz.
Komplo teorileri ise en sevilen ve rağbet gören malzeme sanırım. Özellikle sosyal medya bu tür yanlış bilgilerin hızla yayılmasında etkili bir alan. Cahile, ahlak yoksununa, bilim karşıtlarına pirim veren sosyal medya takipçileri de bu tehlikenin görünmeyen işbirlikçileri sayılmalıdır. Ve tabi ki aşıyı bulan ve üreten büyük ilaç şirketlerinin sadece kâr amacı güttüğü, bir komplonun parçası olduğuna inananlar da azımsanmayacak kadar çoktur. Covid19 pandemisinde ölümleri ve komplikasyonları büyük oranda azaltan, hızlı bir şekilde evlerimizden çıkıp, günlük hayata karışmamamızı sağlayan aşılar için söylenenleri hatırlamak yeterli sanırım. Bizde bu dev şirketlerin genel adı bildiğiniz gibi; Dış Güçlerdir. Hatta aile içinde işlenen alçak cinayette bile dış güçlerden bahsedebilecek kadar sınırlarımız geniştir. Aşı karşıtlarına ayırdığımız bu bölümün de sonuna geldim. Aşılarda mesele sadece halk sağlığı ve koruyucu hekimliktir. Bunu bambaşka yerlerden ele alıp, kendi politikalarına malzeme eden sivil inisiyatifler ve siyasetçiler için dileğim tez zamanda bilimin kapısında diz çökmeleridir.
Bugün maruz kaldığımız ve çokça şikâyet edip, yılgınlığa düştüğümüz hemen her şeyin 44 yıl önce yaşadığımız ve hesabını soramadığımız 12 Eylül Darbesi ve sonrasına ilişkindir. 1984 yılında fiilen kaldırılan ölüm cezasının, en duygusal anlarda tekrar dile getirilmesi yargı sisteminin bu kadar gedikleri varken kendi intiharımızdan başka bir şey değildir. Mevcut cezaların, indirimsiz, afsız uygulanması fazlasıyla yeterlidir. Ahlaki çöküntünün toplumun en küçük yapı elemanı ailede başladığı bir ülkede toplumdan çocukları öldürmemesi, istismar etmemesini beklemek artık masallarda kalmıştır. İyi pazarlar.