“Her ölüm erken ölümdür” derler. Muazzez İlmiye Çığ, 110 yaşında hayatını kaybetti ama o yaşına rağmen derin yürek yarası bıraktı milyonların içinde.
Dünyaca tanınan bilim insanı ve Türkiye’nin ilk Sümeroloğuydu Muazzez İlmiye Çığ.
Türkiye’nin aydınlanma mücadelesinde yorulmadan, bıkmadan, “Yaşlandım ben artık” demeden çalıştı, çabaladı.
Kendi tarifiyle Atatürk’ün kızıydı Muazzez İlmiye Çığ.
“Ben hep Atatürk’ün izindeyim” diyordu.
1996’da verdiği bir röportajda bunu şöyle anlatıyordu:
“106 yaşıma giriyorum ama çocukluğumu dün gibi hatırlıyorum. Hayatım boyunca ne istediysem başardım, yapamadığım hiçbir şey yok. Atatürk’ün dediğini yaptım halen yapıyorum. Çalıştım ve çalışmaktan hiç bıkmadım. Elde ettiğim her şeyin arkasında öğrenme azmim var. Kendimi uzun yaşamış gibi hissetmiyorum. Yaptığım işler için çok mutluyum. Ama bu aralar eskisi gibi yazı yazamıyorum. Bilgisayarı aldım bakayım dedim yazamadım. Yazabilseydim iyi olurdu. Kitap, gazete okuyorum. İnternete giriyorum. Sıkıntılarım oldu ama hayatımı hep mutlu geçirdim.”
ATATÜRK DEYİNCE AĞLAYARAK ANLATTI
Muazzez İlmiye Çığ, dört yıl önce DW Türkçe’ye verdiği röportajda da geçmişe gitmiş, Mustafa Kemal Atatürk’ün ölüm haberini aldığında yaşadıklarını anlatmıştı.
Muazzez İlmiye Çığ, o anı anlatırken 106 yaşında da yine gözyaşlarını tutamamıştı. İşte o görüntü:
Muazzez İlmiye Çığ çok kitap yazdı. Arkasında çok eser bıraktı. Dediği gibi; Atatürk’ün isteği şekilde çalıştı çabaladı.
Ölümsüzler arasındaki yerini alırken; onu sonraki nesillere de anlatmak gerekiyor aslında.
Hayatı roman Muazzez İlmiye Çığ’ın. Hem de öyle roman ki; yazmaya ne kalem yeter, ne de kağıt aslında.
Zaten sonsuza kadar unutulabilir mi ki? Derin izler var ardında.