Sinan Ateş Davası’nın son duruşmasının görüldüğü 2 Ekim’de, karar için ara verilince bütün taraflar Sincan F Tipi Kapalı Cezaevi önündeki bahçeye çıktı.
Sinan Ateş’in ablası Selma Ateş Kazanç, yanında eşi, annesi ve kız kardeşi ile bahçede bir masada oturmuş, Milli Yol Partisi Genel Başkanı Remzi Çayır’la sohbet ediyordu.
Mertcan Kılıç adlı saldırgan, Kazanç’ın arkasından yaklaşarak, boynundan tutup çekti.
Kazanç’ın eşi müdahale edince Kılıç, ona da vurdu.
Saldırgan, kendisini engellemek için yeltenen Ateş’in diğer ablası Sevda Ateş Yörükoğlu’nu yere düşürüp sürükledi.
Polis tarafından gözaltına alınan Kılıç, kadına karşı basit yaralama suçundan tutuklanarak, cezaevine gönderildi.
Yanlarında getirip saldırıyı çektiler
Bu arada Kılıç’ı azmettirdikleri iddia edilen Servet Bozkurt ve Ümit Özdağ yakalandı.
Bu iki kişinin Kılıç’a 3 bin TL verdiği ileri sürülüyor.
Kılıç’ı taksiyle cezaevine getiren Bozkurt ve Özdağ’ın saldırıyı telefonla kaydettileri savunuluyor.
Bozkurt, ifadesinde Kılıç’ı mahalleden tanıdığını, o gün Sincan F Tipi Cezaevi yerleşkesine aynı araçla geldiklerini iddia etti. Kılıç’a borç verdiğini ileri süren Bozkurt, şunları söyledi:
“Mertcan, mahallemin çocuğudur, oradan tanırım. Mertcan, cezaevine gideceğini söyledi. Ben de arkadaşımı ziyaret etmek için gidecektim. Bu sebeple cezaevine gittik. Fakat söz konusu olaylar neticesinde arkadaşımı ziyaret edemedim. Mertcan, mahalleden tanıdığım için borç istemişti. Bundan dolayı kendisine para verdim. Kesinlikle azmettirmedim.”
Saldırıdan sonra kaçmışlar
Özdağ ise olay günü Bozkurt’un “Cezaevine para yatırmaya gideceğim” dediğini ileri sürdü. Kılıç’ın Bozkurt’u aradığını öne süren Özdağ, şöyle devam etti:
“Kılıç, bizim olduğumuz aynalı fırının oraya geldi. Servet’ten borç istedi. O da 3 bin TL verdi. Mertcan da cezaevine para yatıracağını söyledi. Hep beraber cezaevine para yatırmaya gittik. Gidişiyimiz taksiyleydi.”
Özdağ, cezaevi önünde indiklerini, taksiyi gönderdiklerini ileri sürerek, “Servet abi içeriye sordu. Elden para almayacaklarını söyleyince otobüsle dönmeye karar verdik” dedi.
Bu sırada, kafeteryadan çay aldıklarını savunan Özdağ, şunları söyledi:
“Mertcan’ın kavga ettiğini gördüm. Servet abiye sorduğumda, ‘Sinan Ateş’in ablasına vurmuş, onlar da bunu dövmüş’ dedi. Ortalık kalabalıklaşınca Servet abi, ‘Biz buradan gidelim’ dedi. Taksiye binip uzaklaştık.”
İki kişi yurt dışına çıkış yasağı ve konutu terk etmeme tedbiri konarak, tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı.
Ucuz telefon uyanıklığı pahalıya patladı
Görenlerin yalancısıyım.
Geçen 15 Ekim’de Meteoroloji Genel Müdürlüğü’nün önünde öfkeli bir grup içeriden gelecek haberi bekliyordu.
Bekleyişin sebebi meteorolojik tahminler değil elbette…
Müdürlükte çalışan Ramazan Mucur adlı memur, iddiaya göre, yeni model cep telefonlarını piyasa fiyatının altında temin edeceğini vaat ederek para toplayıp kaçmıştı. Telefonları satıp iyi bir kazanç elde edeceğini hayal eden yüzlerce kişi, Mucur’a milyonlarca TL vermişti. İşte bu yüzden, Meteoroloji Genel Müdürlüğü’nün önündeydiler.
48 telefona 4 milyon TL verdi
Ankara’da, oto ekspertiz işi yapan Y.E.K. de onlardan birisiydi.
Y.E..K., geçen ağustos ayında Mucur’a 48 cep telefonu getirmesi karşılığında 4 milyon TL verdi.
Mucur, telefonları bir ay sonra teslim edeceğini söyledi.
Ancak teslimat gerçekleşmedi.
Y.E.K., “Ya telefonları ya paramı ver” dedi.
Mucur da Meteoroloji Genel Müdürlüğü’ne çağırdığı Y.EK.’ye 25 Ekim’de parayı ödeyeceğini söyledi. Hatta bir senet imzalayıp verdi.
Ancak Y.E.K., Mucur’un 14 Ekim’de işe gitmediğini ve evine uğramadığını öğrendi. Karakola giderek, şikayetçi oldu.
Eve giden polis Mucur’un bıraktığı sözde intihar notunu buldu.
Notta şöyle yazıyor:
“45 gündür bu zor durumu kurtarmak için elimden gelenin fazlasını madde manevi yaptım. Ama kurtaramadım. Ailemi çocuğumu işimi itibarımı kaybettim. Artık yaşamamın da bir anlamı kalmadı. Herkesten özür diliyorum, beni affedin, ben yolun sonuna geldim, elveda, Ramazan Mucur.”
Gürcistan’a kaçmış
Y.E.K.’nin avukatı Yusuf Ziya Kahya, Mucur’un kaçmadan bir ay önce eşiyle anlaşmalı şekilde boşandığını belirtiyor.
Hatta eski eşinin “Çok miktarda borç takıp gitti” dediğini anlatıyor.
Mucur’un 100’e yakın insanı yaklaşıp 100 milyon TL dolandırıp Gürcistan’a kaçtığını ifade ediyor.
Adalet Komisyonu Başkanı aranan tefeciyi aracıyla kaçırdı mı?
Yargıdaki çürüme öyle bir hal aldı ki…
Kabuğu kaldırdıkça, yarayı deştikçe, cerahat akıyor.
Son örnek, Adana Kozan’dan.
Önceki gün yazmıştım.
Hakimler Savcılar Kurulu, eski Kozan Savcısı S.A.’yı tefeciyle ilişkisi nedeniyle açığa almıştı.
İddia o ki…
Savcı S.A. ile eski Kozan Adliyesi Adalet Komisyonu Başkanı Hakim Ş.K., tefeciyle samimiyeti ilerletiyor. Bu ahlak dışı ilişki sonucunda “bazı cinayet dosyalarındaki delillerin karartıldığı ve suçluların fink attığı” konuşuluyor.
Bu yargıçların adını kullanarak, iş takibi yapan tefeci, ofisine çağırdığı Savcı S.A.’nın ses ve görüntülerini kaydediyor.
Savcı S.A. skandal patlayınca Adana’ya atanıyor, ardından açığa alınıyor. Hakim Ş.K ise Şanlıurfa’ya hakim olarak gönderiliyor.
Şimdi skandala ilişkin “Bu kadar da olmaz” dedirten detaylara ulaştım.
Tefecinin adı S.G.
S.G., bir kişiyi kurşunluyor.
Savcı S.A., arama karartı çıkarıyor.
Ancak S.G., yakalanamıyor.
Eski Kozan Adalet Komisyon Başkanı ve Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Ş.K., tefeciyi araçla Kırşehir’e kaçırıyor. Hakim Ş.K., takibe takılmamak için cep telefonunu evde bırakıyor. Ancak Plaka Tanıma Sistemi’ne takılıyor.
Şanlıurfa’ya atanan Hakim Ş.K., bazı kudretli ellerin devreye girmesi üzerine Aksaray’a getiriliyor.
Merak ediyorum.